Gönüller Sultanı Efendimiz'e Muhabbet

Nonfiction, Religion & Spirituality
Cover of the book Gönüller Sultanı Efendimiz'e Muhabbet by Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları
View on Amazon View on AbeBooks View on Kobo View on B.Depository View on eBay View on Walmart
Author: Osman Nuri Topbaş ISBN: 9786053022060
Publisher: Erkam Yayınları Publication: January 1, 2001
Imprint: Language: Turkish
Author: Osman Nuri Topbaş
ISBN: 9786053022060
Publisher: Erkam Yayınları
Publication: January 1, 2001
Imprint:
Language: Turkish

Bizleri, lûtf u keremiyle yoktan var eden, sayısız mahlûkat içinde en mükerrem varlık kıldığı “insan” olarak yaratan, îman nîmetiyle şereflendiren, “Habîbim” buyurduğu En Sevgili Rasûl’üne ümmet olma bahtiyarlığını ihsân eden, sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılan Allah Teâlâ’ya nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun…

Zulüm ve cehâlet karanlığında kaybolmuş, nefsin sultası altında insanlık vakar ve haysiyetini kaybetmiş gönülleri İslâm ile buluşturan, kulu Rabbine yaklaştıran, en güzel muallim, en zirve peygamber, emsalsiz örnek şahsiyet, hidâyet rehberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ r Efendimiz’e, O’nun Ehl-i Beyt’ine ve ashâbına, sonsuz salât ü selâm olsun…

Dînin; aşk, vecd ve şevk ile yaşanabilmesi için, Kur’ân ve Sünnet’in, hayatın her safhasına yaygınlaştırılması zarûrîdir. Böyle bir mânevî tekâmülün en mühim vesîlesi de, kalbin “îman muhabbeti” ile donanmasıdır. Zira bu muhabbet; Allah ve Rasûl’üne itaati, İslâm yolunda fedakârca gayreti, tabiî olarak beraberinde getirir.

Muhabbetin menşei, “el-Vedûd” olan Cenâb-ı Hak’tır. O, yarattığı her insanın kalbine ilâhî muhabbetin tohumunu atmıştır. Bu bakımdan mü’minin Hakk’a vuslat yolculuğunda en mühim vâsıtası, yaratılışından gelen bu muhabbet istîdâdıdır.

Fakat muhabbetin hakîkîsi ve mecâzîsi vardır. Hakîkîsi, Allah muhabbeti; mecâzîsi ise, Allah’tan gayrısına duyulan muhabbetlerdir.

Esâsen, Hak Teâlâ’nın râzı olduğu ölçüler için­de yaşanan mecâzî muhabbetler de hakîkî muhabbete birer basamaktır. Yeter ki mecâzî muhabbetler, kalp için son durak olmasın! Zira mal-mülk, makam-mevkî, âile ve evlât gibi -meşrû da olsa- fânî mu­hab­bet merhalelerinden birine takılıp kalarak bu­nları Hakk’a vuslat yolculuğunda son durak edinmek, Allah muhabbeti için yaratılmış olan gönlün ve muhabbet sermâyesinin ziyân edilmesi demektir.

Cenâb-ı Hakk’a ve O’nun Habîb’ine muhabbet ihtiyacını hissetmeyecek kadar katılaşmış bir kalbin, Allah katında ne kıymet ve şerefi olabilir ki? İşte asıl tehlike de; kalbi ve muhabbet istîdâdını, lâyık olmayan varlıklara hasrederek ziyân etmektir. Zira her insan, hayatta muhabbet duyduğu varlığın, buna liyâkati nisbetinde bir mânevî seviye elde eder.

Muhabbetin lâyıkından başka yerlere sarf edilmesi, âdeta pırıl pırıl bir pınarın, bir bataklığa yahut bir mezbeleliğe dökülmesi kadar fecî bir durumdur. Nihâyeti Hakk’a varmayan, yanlış adreslerde aranıp çıkmaz sokaklarda hebâ edilen bütün muhabbetler, ruh için beyhûde bir yorgunluk ve sıklet sebebidir.

Muhabbette nihâî gâye ise, kalbin Rasûlullah r Efendimiz’in muhabbetinde derinleşerek “Hakk’a vuslat”a nâil olmasıdır. Zira kulu, Allâh’a mu­habbet deryâsına ulaştıracak olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Peygamber Efendimiz r’dir. Bu itibarla beşerî muhabbet merhalelerinde ulaşılabilecek zirve de, Rasûlullah r Efendimiz’e duyulan muhabbettir. O’na muhabbet ve hürmet göstermeden, Efendimiz’i gerçek mânâda tanımak da, O’ndan lâyıkıyla istifâde etmek de mümkün değildir. Zira tanımak için yakınlaşmak, yakınlaşmak için de sevmek şarttır.

Ayrıca muhabbetin şiddeti ölçüsünde, âşık ile mâşuk arasında bir hissiyat benzerliği yaşanır. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfi de bu kalbî beraberliği ifâde etmektedir. Yani seven, sevgisi nisbetinde sevdiğine benzemeye, onun şahsiyetinden hisse almaya başlar.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’e duyulan muhabbet; ibadetlere huşû, beşerî davranışlara nezâket, ahlâka zarâfet, gönüllere rikkat, sîmâlara nûrâniyet, lisanlara hikmet, nazarlara ibret olarak akseder.

Rasûlullah r Efendimiz’den elde etmemiz gereken en mühim mânevî tahsil, iç dünyamızı O’nun gönül dokusundaki hissiyât ile müşterek hâle getirebilmektir. Nitekim Rabbimiz, kendi muhabbet ve mağfiretini, Habîb-i Ekrem’ine itaat şartına bağlamış olduğunu şöyle beyân etmektedir:

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Âl-i İmrân, 31)

Ayrıca Allah Rasûlü’ne olan kalbî yakınlığımız, O’nunla hissiyat, fikriyat, hâl ve fiil beraberliğimiz, velhâsıl muhabbetimiz; azâb-ı ilâhîden de kurtuluş vesîlemizdir. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“(Ey Rasûlüm!) Sen onların içinde iken Allah, onlara azâb edecek değildir!..” (el-Enfâl, 33)

Günümüzde merhamet can evinden vurulmuş kıvranırken, muhabbet süflî gâyeler uğrunda pervâsızca harcanırken, şefkat, diğergâmlık, îsar vb. güzel hasletler unutulmaya yüz tutmuşken, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş olan o Rahmet Peygamberi’nin hayat veren düsturlarına her zamankinden daha fazla muhtacız. Bilhassa şu âhirzaman hengâmında, her geçen gün, bir önceki günden daha fazla muhtacız…

Çünkü; âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-i Ekrem r Efendimiz’le beraber olmayan her devir, câhiliye…

O’nunla birlikte çarpmayan her yürek, derin bir gaflet karanlığında…

O’nu takdir edemeyen her vicdan, zavallı…

Bu itibarla, gönlümüzdeki hiçbir sevgi, Allah ve Rasûlullah sevgisinin önüne geçmemeli. Ne mal-mülk, ne çoluk-çocuk, ne de can sevgisi…

Unutmayalım ki, Rasûlullah r Efendimiz, bizim en büyük gönül servetimiz. Bütün dünya nîmetleri bizim olsa, fakat Allah Rasûlü’nü tanımamış olsaydık, bunun ne kıymeti olurdu?! Zira bu dünyadaki ömrümüz de, dünya da fânîliğe mahkûm… Fakat Rasûlullah r Efendimiz’i tanıyıp O’na cân u gönülden tâbî olmanın getireceği huzur ve saâdet ise ebedî...

İşte gönülleri bu şuur ve idrâk ile yoğrulmuş olan ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in en ufak bir arzusunu dahî yerine getirebilmek için büyük bir aşk ile dâimâ:

“Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” demişlerdir.

Kıymetli okuyucularımız!

Şu bir hakîkattir ki, müstesnâ bir yaratılış hâ­ri­kası olan Fahr-i Kâinât Efendimiz’i beşerî tâkat dâhilinde bütünüyle idrâk edebilmek mümkün değildir. Bu âlemden alınan intibâlar, O’nu idrâkte kifâyetsiz kalır. Zira sahili olmayan bir ummânı bir bardağa sığdırmak imkânsızdır.

Hakîkat-i Muhammediyye’nin azameti karşısında bizim idrâkimiz, yüksek metafizik hâdiseleri kavramak husûsunda bir çocuğun sahip olduğu idrâkten farksızdır. Zira Cenâb-ı Hak, Sevgili Rasûl’üne öyle muazzam bir mevkî lûtfetmiştir ki, insanlığın, O Azîz Peygamber’in fazl u kemâline bütünüyle vâkıf olması da, O’nu kelimelerin mahdut imkânlarıyla tam olarak îzah edebilmesi de mümkün değildir. O’nun, bizim lisânımızdaki ifâdesi de ancak deryâdan bir damla kabîlindendir.

Çünkü O;

Öyle bir rahmettir ki bütün varlıklar O’nun hürmetine yaratılmış ve O’na olan muhabbeti nisbetinde Hak katında kıymet bulmuştur.

Öyle bir rahmettir ki, O olmasa bütün âlemler ıssız çöllere dönerdi.

Öyle bir rahmettir ki, yaratılışın başlangıcı O’nun nûru ile vücut bulmuş; bütün peygamberler, O’nun nûrunun feyz ve berekâtını taşımışlardır.

Öyle bir rahmettir ki, nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akistir. Âlemde bir çiçek açılmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O ki, solmayan, aksine gün geçtikçe tazelik ve tarâveti daha da artan, serâpâ nurdan ibâret bir gonca-i ilâhîdir.

Bundan dolayıdır ki sahâbe-i kirâm, evliyâullah, ârifler ve sâlihler; gönül aynalarında en saf ve latîf nakışlar görülebilsin diye ruhlarını dâimâ O’nun muhabbet nûruyla parlatmışlardır.

Biz de bu nâçizâne kitapçıkta, Rasûl-i Ekrem r Efendimiz’i yakından tanıyıp gerçek mânâda sevenlerin hâlinden bâzı manzaraları derlemiş bulunuyoruz. Tâ ki, Gönüller Sultânı r Efendimiz’in muhabbetiyle gönüllerimiz yoğrulsun, kalplerimiz O’nunla hayat bulsun. O’nu sevenlerin gönül aynasında kendi hâlimizi gözden geçirip hata ve kusurlarımızı telâfî gayretine girmemize vesîle olsun.

İşte bu temennî ile, “Fazîletler Medeniyeti” isimli eserimizde yer alan “Allah Rasûlü’ne Muhab­bet” bölümünü bâzı ilâvelerde bulunarak sizlere takdim ediyoruz.

Rabbimiz, Gönüller Sultânı Efendimiz’in feyz ve rûhâniyetinden hisseler alabilmeyi, bir ömür O’nun hâliyle hâllenme gayreti içinde bulunabilmeyi, cümlemize lûtf u keremiyle ihsân eylesin.

Âmîn!..

 

(Tanıtım Bülteninden)

 

 

View on Amazon View on AbeBooks View on Kobo View on B.Depository View on eBay View on Walmart

Bizleri, lûtf u keremiyle yoktan var eden, sayısız mahlûkat içinde en mükerrem varlık kıldığı “insan” olarak yaratan, îman nîmetiyle şereflendiren, “Habîbim” buyurduğu En Sevgili Rasûl’üne ümmet olma bahtiyarlığını ihsân eden, sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılan Allah Teâlâ’ya nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun…

Zulüm ve cehâlet karanlığında kaybolmuş, nefsin sultası altında insanlık vakar ve haysiyetini kaybetmiş gönülleri İslâm ile buluşturan, kulu Rabbine yaklaştıran, en güzel muallim, en zirve peygamber, emsalsiz örnek şahsiyet, hidâyet rehberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ r Efendimiz’e, O’nun Ehl-i Beyt’ine ve ashâbına, sonsuz salât ü selâm olsun…

Dînin; aşk, vecd ve şevk ile yaşanabilmesi için, Kur’ân ve Sünnet’in, hayatın her safhasına yaygınlaştırılması zarûrîdir. Böyle bir mânevî tekâmülün en mühim vesîlesi de, kalbin “îman muhabbeti” ile donanmasıdır. Zira bu muhabbet; Allah ve Rasûl’üne itaati, İslâm yolunda fedakârca gayreti, tabiî olarak beraberinde getirir.

Muhabbetin menşei, “el-Vedûd” olan Cenâb-ı Hak’tır. O, yarattığı her insanın kalbine ilâhî muhabbetin tohumunu atmıştır. Bu bakımdan mü’minin Hakk’a vuslat yolculuğunda en mühim vâsıtası, yaratılışından gelen bu muhabbet istîdâdıdır.

Fakat muhabbetin hakîkîsi ve mecâzîsi vardır. Hakîkîsi, Allah muhabbeti; mecâzîsi ise, Allah’tan gayrısına duyulan muhabbetlerdir.

Esâsen, Hak Teâlâ’nın râzı olduğu ölçüler için­de yaşanan mecâzî muhabbetler de hakîkî muhabbete birer basamaktır. Yeter ki mecâzî muhabbetler, kalp için son durak olmasın! Zira mal-mülk, makam-mevkî, âile ve evlât gibi -meşrû da olsa- fânî mu­hab­bet merhalelerinden birine takılıp kalarak bu­nları Hakk’a vuslat yolculuğunda son durak edinmek, Allah muhabbeti için yaratılmış olan gönlün ve muhabbet sermâyesinin ziyân edilmesi demektir.

Cenâb-ı Hakk’a ve O’nun Habîb’ine muhabbet ihtiyacını hissetmeyecek kadar katılaşmış bir kalbin, Allah katında ne kıymet ve şerefi olabilir ki? İşte asıl tehlike de; kalbi ve muhabbet istîdâdını, lâyık olmayan varlıklara hasrederek ziyân etmektir. Zira her insan, hayatta muhabbet duyduğu varlığın, buna liyâkati nisbetinde bir mânevî seviye elde eder.

Muhabbetin lâyıkından başka yerlere sarf edilmesi, âdeta pırıl pırıl bir pınarın, bir bataklığa yahut bir mezbeleliğe dökülmesi kadar fecî bir durumdur. Nihâyeti Hakk’a varmayan, yanlış adreslerde aranıp çıkmaz sokaklarda hebâ edilen bütün muhabbetler, ruh için beyhûde bir yorgunluk ve sıklet sebebidir.

Muhabbette nihâî gâye ise, kalbin Rasûlullah r Efendimiz’in muhabbetinde derinleşerek “Hakk’a vuslat”a nâil olmasıdır. Zira kulu, Allâh’a mu­habbet deryâsına ulaştıracak olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Peygamber Efendimiz r’dir. Bu itibarla beşerî muhabbet merhalelerinde ulaşılabilecek zirve de, Rasûlullah r Efendimiz’e duyulan muhabbettir. O’na muhabbet ve hürmet göstermeden, Efendimiz’i gerçek mânâda tanımak da, O’ndan lâyıkıyla istifâde etmek de mümkün değildir. Zira tanımak için yakınlaşmak, yakınlaşmak için de sevmek şarttır.

Ayrıca muhabbetin şiddeti ölçüsünde, âşık ile mâşuk arasında bir hissiyat benzerliği yaşanır. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfi de bu kalbî beraberliği ifâde etmektedir. Yani seven, sevgisi nisbetinde sevdiğine benzemeye, onun şahsiyetinden hisse almaya başlar.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’e duyulan muhabbet; ibadetlere huşû, beşerî davranışlara nezâket, ahlâka zarâfet, gönüllere rikkat, sîmâlara nûrâniyet, lisanlara hikmet, nazarlara ibret olarak akseder.

Rasûlullah r Efendimiz’den elde etmemiz gereken en mühim mânevî tahsil, iç dünyamızı O’nun gönül dokusundaki hissiyât ile müşterek hâle getirebilmektir. Nitekim Rabbimiz, kendi muhabbet ve mağfiretini, Habîb-i Ekrem’ine itaat şartına bağlamış olduğunu şöyle beyân etmektedir:

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Âl-i İmrân, 31)

Ayrıca Allah Rasûlü’ne olan kalbî yakınlığımız, O’nunla hissiyat, fikriyat, hâl ve fiil beraberliğimiz, velhâsıl muhabbetimiz; azâb-ı ilâhîden de kurtuluş vesîlemizdir. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“(Ey Rasûlüm!) Sen onların içinde iken Allah, onlara azâb edecek değildir!..” (el-Enfâl, 33)

Günümüzde merhamet can evinden vurulmuş kıvranırken, muhabbet süflî gâyeler uğrunda pervâsızca harcanırken, şefkat, diğergâmlık, îsar vb. güzel hasletler unutulmaya yüz tutmuşken, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş olan o Rahmet Peygamberi’nin hayat veren düsturlarına her zamankinden daha fazla muhtacız. Bilhassa şu âhirzaman hengâmında, her geçen gün, bir önceki günden daha fazla muhtacız…

Çünkü; âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-i Ekrem r Efendimiz’le beraber olmayan her devir, câhiliye…

O’nunla birlikte çarpmayan her yürek, derin bir gaflet karanlığında…

O’nu takdir edemeyen her vicdan, zavallı…

Bu itibarla, gönlümüzdeki hiçbir sevgi, Allah ve Rasûlullah sevgisinin önüne geçmemeli. Ne mal-mülk, ne çoluk-çocuk, ne de can sevgisi…

Unutmayalım ki, Rasûlullah r Efendimiz, bizim en büyük gönül servetimiz. Bütün dünya nîmetleri bizim olsa, fakat Allah Rasûlü’nü tanımamış olsaydık, bunun ne kıymeti olurdu?! Zira bu dünyadaki ömrümüz de, dünya da fânîliğe mahkûm… Fakat Rasûlullah r Efendimiz’i tanıyıp O’na cân u gönülden tâbî olmanın getireceği huzur ve saâdet ise ebedî...

İşte gönülleri bu şuur ve idrâk ile yoğrulmuş olan ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in en ufak bir arzusunu dahî yerine getirebilmek için büyük bir aşk ile dâimâ:

“Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” demişlerdir.

Kıymetli okuyucularımız!

Şu bir hakîkattir ki, müstesnâ bir yaratılış hâ­ri­kası olan Fahr-i Kâinât Efendimiz’i beşerî tâkat dâhilinde bütünüyle idrâk edebilmek mümkün değildir. Bu âlemden alınan intibâlar, O’nu idrâkte kifâyetsiz kalır. Zira sahili olmayan bir ummânı bir bardağa sığdırmak imkânsızdır.

Hakîkat-i Muhammediyye’nin azameti karşısında bizim idrâkimiz, yüksek metafizik hâdiseleri kavramak husûsunda bir çocuğun sahip olduğu idrâkten farksızdır. Zira Cenâb-ı Hak, Sevgili Rasûl’üne öyle muazzam bir mevkî lûtfetmiştir ki, insanlığın, O Azîz Peygamber’in fazl u kemâline bütünüyle vâkıf olması da, O’nu kelimelerin mahdut imkânlarıyla tam olarak îzah edebilmesi de mümkün değildir. O’nun, bizim lisânımızdaki ifâdesi de ancak deryâdan bir damla kabîlindendir.

Çünkü O;

Öyle bir rahmettir ki bütün varlıklar O’nun hürmetine yaratılmış ve O’na olan muhabbeti nisbetinde Hak katında kıymet bulmuştur.

Öyle bir rahmettir ki, O olmasa bütün âlemler ıssız çöllere dönerdi.

Öyle bir rahmettir ki, yaratılışın başlangıcı O’nun nûru ile vücut bulmuş; bütün peygamberler, O’nun nûrunun feyz ve berekâtını taşımışlardır.

Öyle bir rahmettir ki, nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akistir. Âlemde bir çiçek açılmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O ki, solmayan, aksine gün geçtikçe tazelik ve tarâveti daha da artan, serâpâ nurdan ibâret bir gonca-i ilâhîdir.

Bundan dolayıdır ki sahâbe-i kirâm, evliyâullah, ârifler ve sâlihler; gönül aynalarında en saf ve latîf nakışlar görülebilsin diye ruhlarını dâimâ O’nun muhabbet nûruyla parlatmışlardır.

Biz de bu nâçizâne kitapçıkta, Rasûl-i Ekrem r Efendimiz’i yakından tanıyıp gerçek mânâda sevenlerin hâlinden bâzı manzaraları derlemiş bulunuyoruz. Tâ ki, Gönüller Sultânı r Efendimiz’in muhabbetiyle gönüllerimiz yoğrulsun, kalplerimiz O’nunla hayat bulsun. O’nu sevenlerin gönül aynasında kendi hâlimizi gözden geçirip hata ve kusurlarımızı telâfî gayretine girmemize vesîle olsun.

İşte bu temennî ile, “Fazîletler Medeniyeti” isimli eserimizde yer alan “Allah Rasûlü’ne Muhab­bet” bölümünü bâzı ilâvelerde bulunarak sizlere takdim ediyoruz.

Rabbimiz, Gönüller Sultânı Efendimiz’in feyz ve rûhâniyetinden hisseler alabilmeyi, bir ömür O’nun hâliyle hâllenme gayreti içinde bulunabilmeyi, cümlemize lûtf u keremiyle ihsân eylesin.

Âmîn!..

 

(Tanıtım Bülteninden)

 

 

More books from Erkam Yayınları

Cover of the book Mü'minlerin Anneleri 2-Hz. Sevde by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Saadet Çağından Simalar 5 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book İhyau Ulumid'd-Din Tercümesi Cilt 3 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Derviş Keşkülü by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Dert Bende Ne Gezer Beyim by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Tasavvufi Bakış by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Buharide İman ve İlim by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Ahlak Hikayeleri 2 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book İhyau Ulumid'd-Din Tercümesi Cilt 7 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Okul Öncesi Değerler Eğitimi ve Faaliyet Örnekleri by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Saadet Çağından Simalar 3 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Ruhu'l Beyan 7-Kur'an Meali ve Tefsiri by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Aşk İncileri by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Tarih Okulu 2 by Osman Nuri Topbaş
Cover of the book Ruhu'l Beyan 17-Kur'an Meali ve Tefsiri by Osman Nuri Topbaş
We use our own "cookies" and third party cookies to improve services and to see statistical information. By using this website, you agree to our Privacy Policy